CİHAD :
Cihâd, gayret sarfetmek,
son derece fazla çalışmak demektir. Terim olarak, Allah yolunda savaşmaya
"cihad" denilir.
Hanefi ulemasına göre,
bir ıstılah olarak cihad, "kâfirleri hak din olan İslama çağırmak, kabul
etmeyenlere karşı malla canla savaşmak demektir. Sözü geçen ulemaya göre
cihadın bu şekilde anlaşılması şu âyet-i kerimelere dayanır.[el-Bedâyi VII, 97;
Fethu'l-kadir IV, 276; ed-Dürrü'l-muhtar III, 273.] "Gerek hafif, gerek
ağır olarak hep birlikte savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah
yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."[Tevbe
41] "Allah müminlerden mallarını ve canlarını cennet kendilerinin olmak
üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu
Allah'ın üzerine bir borçtur. Gerek Tevratta, gerek İncil'de, gerek Kur'an'da
(Allah, kendi yolunda çarpışanlara cennet vereceğini va'detmiştir) Allah'dan
daha çok ahdini yerine getiren kim olabilir?"[Tevbe 111.]
Şafiî ulemasına göre ise
Cihad "İslamın muzaffer olması için kafirlerle savaşmak"
demektir.[Hâsiyet-üş Şerkâvî II, 391.] Görülüyor ki Hanefi ulemasının cihad
tarifi ile Şâfiîlerin tarifi arasında netice itibariyle bir fark yoktur. Diğer
mezhep imamlarının tarifleri de Hanefi ve Şafiî ulemasının tarifine
yakındır.[bk. Züheylî Vehbe, el-Fıkhu'l-İslamî II, 448.]
Bu manada cihad
müslümanlara farz-ı kifayedir. Fakat seferberlik halinde farz-ı ayn olur,
dolayısıyla bütün müslümanların savaşa katılması gerekir.
Cihad, kitap, sünnet ve
icma ile sabittir. Kur'ân-ı Kerim'de; "Allah'a ve âhirete inanmayanlarla
harbediniz..."[Tevbe 29.], "Müşriklerin sizinle toptan har-bettiklerı
gibi siz de onlarla harbedin."[Tevbe 36. ] buyurulmuştur. Cihad, çocuk,
kadın, kör ve kötürümlere farz değildir. Fakat bir İslam ülkesine düşman hücum
ettiği zaman bütün müslümanlara düşmanı püskürtmek farz olur.
Müslümanların cihad
sahasına atılmaları için şu üç şartın bulunması gerekir:
1. Düşman, İslama
girmeleri için yapılan çağrıyı yahut cizye vermeyi reddetmiş olmalıdır.
2. Müslümanlarla düşman
arasında bir antlaşma bulunmamalıdır.
3. Müslümanlarda cihad
için gerekli güç bulunmalıdır. Bu durumlar bir araya geldiğinde cihadın
farziyeti gerçekleşir.
Cihad harble olacağı
gibi normal şartlarda mal, dil ve kalple de yapılır. Allah Teâlâ şöyle
buyurur: "Mü'minler ancak ve ancak o kimselerdir ki Allah ve Rasûlüne iman
ederler, sonra da şüpheye düşmezler. Hak yolunda mallan ve canları ile cihad
ederler. İşte sadakat sahibi kimseler bunlardır."[Hucûrât 15] Hz.
Peygamber ise; "Müşriklerle mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle
cihad ediniz."[Mişkatu'l-Mesâbih, II, 355.]; "Allah benden evvel hiç
bir ümmete bir nebi göndermemiştir ki, o ümmet içinde kendisine yardımcı olan
havarilere, tesis ettiği geleneklere göre hareket eden arkadaşlara ve
emirlerine İtaat eden dostlara sahip olmamış olsun. Sonra bunları bir nesil
takip eder, yapmadıklarını söyler, emredilmeyen işleri yaparlar. Bunlarla eli
ile fiilen mücâdele eden mü'mindir, kalbi ile mücâhede eden mümindir. Bunun dışında
kalanların hardal tanesi kadar da olsa îmanları yoktur"[Müslim, iman];
"Şüphesiz ki mü'min kılıcı ve dili ile cihad eder."[Ahmed b. Hanbel,
VI, 387.] buyurmuştur.
Müslüman, kendi nefsiyle
de cihad eden kimsedir. Nefsine karşı cihadı kazanamayan, düşmanın karşısına
çıkmak için kendisinde güç ve cesaret bulamaz. Hz. Peygamber Tebük seferinden
dönerken ashabına dönerek şöyle buyurmuştur: "Küçük cihaddan büyük cihada
dönüyoruz."[Bk. Aclanî, Keşfu'l-hafa, I, 425.] Bu hadisinde Hz. Peygamber
en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "Küçük cihad"
olarak vasıflandırırken nefse karşı verilecek mücâdeleyi "büyük
cihad" olarak nitelendirmektedir. "Hakiki mücâhid nefsine karşı
cihad açan kimsedir"[Tirmizî, cihâd] hadisi de aynı manayı ifade etmektedir.[bk.
Ansiklopedik Büyük İslam İlmihali, 104, 105.]